18 Haziran 2022 Cumartesi

ÂHİRETTE KÂFİRLER VE GÜNAHKARLARIN HÂLİ İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:

 ÂHİRETTE KÂFİRLER VE GÜNAHKARLARIN HÂLİ

İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:
…Malum oldu ki küfür ehline af ve mağfiret yoktur. Nitekim Nisâ Sûresi’nin 48. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmuştur -meâlen-: “Doğrusu, Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez…”
Bir kimse eğer kâfir ise, onun küfrünün cezası ebedî azâptır.
Diğer bir kimse de eğer günahlarıyla beraber zerre miktarı bile imana sahipse onun cezası muvakkat (geçici) azâptır. (O Müslümanın) diğer büyük günahlarını ise Allâhü Teâlâ dilerse mağfiret buyurur, dilerse ona azâp eder.
Bu fakire göre -ebedî veya muvakkat- cehennem azâbı, küfre ve küfür sıfatlarına mahsustur. Amma tevbe etmeye muvaffak kılınmayan, bu sebeple günahları mağfiret olunmayan, şefaate, Allâh’ın af ve ihsanına nâil olamayan, dünya elem ve mihnetleriyle, ölüm anındaki hâlin şiddetleriyle de günahları affolunmayan büyük günah sahiplerine gelince; ümit olunur ki o kimselerin bir kısmın(ın günahların)a kabir azâbı kâfî olur. (İnşâallah) diğer bir kısmının (günahlarını da) kabir mihnetleri, kıyamet gününün korkunç hâlleri ve şiddetleri karşılar da günahları temizlenir, cehennem azâbına gerek kalmaz. (c. 1, m. 266)
Günahkâr mümin, can boğaza gelmeden evvel tevbeye muvaffak olursa, tevbesinin kabulü vaad edildiğinden dolayı onun için büyük bir kurtuluş ümit ederiz. Eğer tevbe ve inabe ile müşerref olamazsa onun işi Allâh’a kalmıştır; dilerse affedip cennete koyar, dilerse o kimseye masiyeti kadar cehennem veya ondan başka bir şey ile azâp eder. Lâkin onun sonu kurtuluştur ve gideceği yer de cennettir. Çünkü ahirette Allâh’ın rahmetinden mahrum kalmak, küfür ehline mahsustur. Ama, kendisinde zerre miktarı iman bulunan kimse, rahmet ve mağfirete müstehak olur. Her ne kadar günah illeti sebebi ile kendisine başta rahmet ulaşmasa da, Allah Sübhânehû’nün yardımı ile sonunda rahmete nâil olur.
(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbâni, c. 2, m. 67)

















AHLÂK VE DİN
Müslümanlar arasında ahlâkın esası, İslâm dinidir. Ahlâkî faziletlerin bütün halk arasında yayılmasına sebep olan da şerîattir, dinimizin hükümleridir. İslâm dininde vazife ve ahlâk kaideleri, dînî emirler ile iç içedir, ahlâk ile din âdetâ tektir.
Lisanın ameli olan ‘lâ ilâhe illallâh’ kelimesini söylemek, nasıl imanın kemâlinden mühim bir cüz ise insanların geçtikleri yoldan eziyet verecek bir şeyi -mesela bir taş parçasını- kaldırıp bir kenara atmak da imanın kemâlinden bir cüzdür.
Bir Müslüman namazını, orucunu, zekâtını, haccını nasıl dînî bir vazife olarak bilip yapıyorsa sıhhatini muhafaza etmeyi, ailesini helal yoldan geçindirmeyi, insanlara güler yüz göstermeyi de birer dînî vazife bilmelidir. İnsan öldürmek, içki içmek, kumar oynamak, zina, iftira ve başkasının malını gasp etmek nasıl günah ise, nasıl haram ise; gıybet etmek, mâlâyanî konuşmak, sıhhate zararlı bir şey yemek içmek, edep ve terbiyeye uymayan hâl ve hareketler de günahtır.
İslâm dini insana, yalnız Allâhü Teâlâ’ya karşı mükellef olduğu vazifeleri öğretmekle kalmıyor, maddî ve manevî hayatın -diğer bir tabirle din ve dünyamızın- her türlü inceliğini de öğretiyor. Namazı ve orucu emrettiği gibi insanlara karşı dâima âdil olmayı, hak sahibinin hakkını vermeyi; yerine getirmeyi ve benzeri husûsları da emretmiştir ki bunlar, saymakla bitmez. Bu kaideleri yerine getirmek de dînî vazifelerimizin mühim bir esasıdır.
Dinimizde aile fertlerinin, komşuların, arkadaşların birbirlerine karşı hak ve vazifeleri bütün incelikleriyle açıklanmış ve bütün Müslümanların arasında hakîkî bir kardeşlik tesis edilmiştir.
Müslümanlar, dînî emirlere çok iyi sarıldıkları devirlerde pek şâşaalı bir medeniyet ile insanlık âlemine hizmet etmişlerdir. Dînî ve ahlâkî kaideleri ihmal etmeyi bırakıp onlara karşı takındıkları lâkayt tavırdan vazgeçip, yine onlara sımsıkı sarılırlarsa insanlık âlemine daha çok hizmet edebilirler.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

*EVLADA KUR’AN-I KERİM OKUTMANIN SEVABI* Bir gün biri Rasulallah’a sordu: -Ya Rasulallah! Bir kimse çocuğuna Kur’an-ı Kerim öğretse ya da öğrettirse, onun sevabı nedir? Rasulallah (s.a.v):

 *EVLADA KUR’AN-I KERİM OKUTMANIN SEVABI*  Bir gün biri Rasulallah’a sordu: -Ya Rasulallah! Bir kimse çocuğuna Kur’an-ı Kerim öğretse ya da ...