Merhum Kemal Kacar Bey Abinin sohbetinden;
Hazreti üstazımız, hapishanede iken bir gün hapishanenin bahçesinde (aramızda 5 metre vardı) bana hitap etmiyordu. Ama ben duyuyordum. “seyrü sülükümüzde şöyle oldu…” buyurdular. O gece gökte iki ay gördük. Hapishanedeki diğer bütün mahkumlar da gördüler. Ben, herhalde havaya bir balon uçmuş dedim, az sonra ruhaniler beni ikaz ettiler. Bu sözümden dolayı çok mahcup oldum ve üzüldüm. Bu görünen iki ay hapishaneye doğru, hatta üstazın hücresine bakıyordu, ve sonra peş peşe giderek birlikte kayboldular. Daha sonra hazreti üstazımız o ikinci ayın ravza-ı mutahhara’dan kendilerini insanların şerrinden korumak için bir muhafız (koruyucu) olduğunu bildirdi ve “bundan sonra insanlardan bir zarar gelmeyecek” buyurdu. Yine bir gün hapishanede hazreti üstaza “bunca alem-i ekdar (elemler ve kederler) arasında bir de ervah-ı habise musallat oluyor.” Dedim, hazreti üstaz sadece dinledi. Hiçbir şey söylemedi. Büyükler böyledir. Bir şey söylemezler ama yapacaklarını yaparlar. Ondan sonra ervah-ı habise bir daha musallat olmadılar. Yine hapishanede bir gün baş gediklinin odasında otururken hazretimiz başgedikliye ; “kemal çok üzülüyor, ama bugünlerden dolayı ahirette kendisine verilecek dereceleri bilseydi ‘keşke 200-300 gün daha kalsaydık’ diyecek” buyurmuşlardı. Hapishanede 60 gün kaldık,sonra 8.5 ay’da Antalya hapishanesinde kalarak 10.5 ayı doldurduk. (300 gün) Hapishanede iken iri yarı bir adam vardı. Hala hatırımda. Volta atarak (ayağa kalkarak da gösterdi)”Allah Allah! Dışarıda bir türlü öğrenemediğim kur’anı burada öğrendim.” Diye hayret içinde bir ileri bir geri gidip gelirdi. Hapishanede herkes kur’an öğrenmişti. Hatta müdür ve başgedikli “hapishaneyi medrese haline getirdi” demişlerdi. Hapishanede bir alevi dedesiyle hazreti üstazın ranzaları yan yana idi. Herkes hazrete ihtiram ederdi. Hazreti üstaz;”füyuzat-ı Muhammed’le alakadar yüz binlerce insan olacaksınız, ama dikkat! Füyuzat ile alakadar olan! Buyuruyor. Allah’a çok şükür seneler önce olduk, nereye gitsem yüzlerce kardeşimizi görüyorum, en küçük yerlerde bile. Yine hazreti üstazımız şöyle buyurdular: “bize gelinceye kadar bütün piranımız bu alemden giderken emaneti kendileri gibi bir başkasına teslim edip gitmişler. Yalnız bana mahsus olarak, ben bu alemden gittikten sonra 40 sene daha tasarrufumuz devam edecektir. “hesap edersek 1999 yılına kadar… peki 2000 yılından sonra ne olacak? Başka birisi mi? Öyle bir şey yok. Benim kanaatim hazreti üstazımız gibi birisinin zuhur etmesi mümkün değil, cenabı hak irşad ve feyiz yolunda en iyi, en sevgili kulunu yaratmış, bundan sonra onun gibisi bir daha gelmez, eğer dünyanın ömrü varsa yine onun tasarrufu devam eder. Hakikaten öyle ise (laf aramızda) 2000 yılında dünyanın ömrü biter. Benim indimde ilk defa söylüyorum, hazreti üstazın ismi ahmet ebul Faruk Süleyman Hilmi’dir buyurdu. Cenabı hakkın öyle kulları öyle sevgilileri var ki, “onlar isterlerse benim arş’ımı, kürsü’mü yıkarlar.” Yani onlar isterlerse onlar için Allah arş’ını, kürsü’sünü ve bütün kainatı yok eder. 1993 yılı manen çok tecelliyatlı, çok karlı geçti. (hizmetlerimizin inkişafı misalleri ile anlatıldı) 1994 yılı 93 ‘ten daha tecelliyatlı olacak inşALLAH… buyurdular. 12 ocak 1994 – viyana
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder